Birçok oyuncu Prince of Persia markasının ne kadar önemli bir geçmişe sahip olduğunu bilir. 2003 yapımı Sands of Time, Prince için yeni bir ”dönemin” başlangıcı olmuş ve birçok açıdan Ubisoft‘un en başarılı serisi Assassin’s Creed’in de temellerinin atılmasına sebebiyet vermiştir.
Elbette bu Assassin’s Creed’in yükselişi, Prince of Persia’nın ise dama atılmasını ve uykuya geçiş sürecini hızlandırdı. Tamamen göz ardı edilmemiş olsa da, The Lost Crown bu ayın başlarında piyasaya sürüldüğünde yeni bir Prince of Persia oyunu olmadan geçirdiğimiz tam 13 yılı gerimizde bırakmış olacağız. 13 yıl!
Peki Prince of Persia: The Lost Crown, Prince’sız 13 yıla değecek bir yapım mı? Beklentilerimizi karşılıyor mu? Tüm detaylarıyla Prince of Persia: The Lost Crown inceleme yazımız yayımda!
Prince of Persia: The Lost Crown İnceleme
Uzay ve zamanı dilediğiniz gibi kontrol edebileceğiniz, mitolojik Pers dünyasında geçen bu heyecan dolu aksiyon-macera platform oyununa kendimi kaptırmadan edemediğimi belirtmeden inceleme yazımıza başlamak istemem.
Ana karakterimiz Sargon olarak akrobatik savaş yeteneklerinde ustalaştığımız ve kendi oyun tarzımızı bulmak için ilerlerken yeni Zaman Güçleri ile süper kabiliyetlerin kilidini açtığımız ve bir kılıç dehasından bir efsaneye dönüştüğümüz sürükleyici bir yapım ile karşı karşıyayız.
Yapılan resmi açıklamalara göre oyunun geliştirme süreci 2019’da başlamış; bu da öngörülemeyen gecikmeler dışında The Lost Crown’un neredeyse beş yıldır geliştirilmekte olduğu anlamına geliyor.
Önceki Prince of Persia oyunlarının The Lost Crown üzerinde etkili olduğunu söylemeye gerek yok. Öncekilere saygı duymadan yeni bir Prince of Persia oyunu yapmak, uzun süredir hayran olanlara kötülük etmek olurdu. Ana karakterimiz Sargon’un (Prens olmaması dikkat çekici) ağır başlı ve görevi uğruna hayatını her anlamda düşünmeden riske atabilecek biri oluşu seriye yeni bir soluk getirmiş.
Saldırı kalıplarını ezberleyerek silahlarınızla kombolar gerçekleştirme hayaliniz varsa Lost Crown sizi fazlasıyla memnun edecektir. Oyun elde edilen yeni güçlerle birçok saldırıyı kombinlemenize olanak sağlıyor.
Kılıç saldırıları için yalnızca bir tuşa basmanız yeterli ancak düşmanları çevre elementlerin desteğiyle farklı şekillerde indirmek tamamen sizin yaratıcılığınıza kalmış bir durum. Haliyle bu, oyunu düz bir şekilde oynamaktan ziyade sizi taktiksel saldırılar yapmaya itiyor.
Ayrıca dövüş sisteminin bu yönde oldukça hızlı ve eğlenceli olduğunun da altını çizelim.
Karşı saldırılar önemli bir rol oynuyor. Gelen saldırılara karşı saldırı (counter attack) ile cevap vermeniz Sargon’un çift kılıcıyla harikalar yarattığı mini ara sahnelerin açığa çıkmasını sağlıyor. Bu sayede her karşılaşma kusursuz ve düşünceli hissettiriyor. Kırmızı bir parıltıyla işaretlenen engellenemez saldırılar savuşturulamaz, bu yüzden bunlardan tamamen kaçınmanız gerekiyor.
Ben bu kaçınmaları düşmanların altlarından kayarak yapmayı tercih ettim. Bu arada, The Lost Crown sizi boss’larla bire bir savaşlara sokmakta da hiç vakit kaybetmiyor! Çok sayıda boss savaşı mevcut. Keza boss savaşları da aynı şekilde karşı saldırının önemli olduğu birçok anı içerisinde barındırıyor. Ölümsüz değilsiniz!
The Lost Crown geliştirici stüdyosu, sektörün en iyi platform tasarımcılarından bazılarına ev sahipliği yapıyor. The Lost Crown ekibinin büyük bir kısmı Rayman Origins ve Legends’ta çalışmış ve ekibin bu oyunlardan aldığı en büyük ders, platform oyunlarında müzikalite ve ritim duygusunun önemi…
Prince of Persia: The Lost Crown Rayman’den oldukça farklı ancak oynadığım süre boyunca o oyunlardan alınan derslerin burada uygulandığını rahatlıkla hissedebiliyorum.
Oyun Farsça dil desteği ile piyasaya sürülecek. En iyi deneyim için oyunu Farsça seslendirme ile oynamanızı öneririm. Ayrıca zorluk seçenekleri ve oldukça detaylı erişilebilirlik ayarları da sizleri bekliyor. Örneğin kaybolmaktan hoşlanmayanlar için daha fazla harita rehberliği sunan bir ayar mevcut.
Oyun, Perslerin kendilerini doğudan gelen savaşçılar olan Kushan’lara karşı savunduğu bir savaş alanında başlıyor. Savaşın gidişatını hızla değiştiren büyülü yeteneklere sahip yedi ultra güçlü savaşçı olan Immortals ortaya çıkana kadar umut kaybolmuş gibi görünüyor.
Oyuncular, Immortals ekibinin en genç üyesi olan Sargon’un kontrolünü ele alıyor. Ekip savaşa bir bomba gibi düşerek rakip ordunun büyük bir bölümünü bir anda yok ediyor. Oyunun açılışı size Sargon olarak nasıl oynayacağınızı öğretirken diğer altı Immortal da yanınızda savaşıyor. Hepsi kendine özgü tasarımları, siluetleri, yetenekleri ve kişilikleri ile benzersiz hissettiriyor.
Eğitim bölümü, Sargon’dan iki kat daha büyük olan ve ata binen General Uvishka’ya karşı bir dövüşle sona eriyor. Bu ilk öğretici bölüm aynı zamanda sizi Sargon’un Immortals üyesi olmayan ancak yetenekli bir savaşçı olan öğretmeni Anahita ile de tanıştırıyor. Daha sonrasında ise Metroidvania tarzı bir harita dizaynı bizleri karşılıyor.
Bomba gibi açılışı aradan çıkardıktan sonra, Sargonʼun kim olduğunu ve bu dünyada neler olduğunu daha iyi anlamaya başlıyoruz. Seride ilk kez, Pers Prensi’nin bir adı var; Prens Ghassan. Ama aynı zamanda ilk kez bir Prince of Persia oyununda Prens olarak oynamıyorsunuz. Ghassan’ı korumakla görevli bir savaşçı olan Sargon’sunuz.
Oyuncular haritayı kullanarak Memory Shards adı verilen bir mekanikten yararlanabilirler. Herhangi bir anda d-pad’e basarak çevrenizde yer alan ögelerin fotoğrafını çekebilir ve haritayı otomatik olarak bir fotoğrafla işaretleyebilirsiniz. Bu özelliği çok sevdim ve sık sık yararlandım.
Haritanın sadece yön belirlemekten ibaret olmayabileceği bizlere farklı bir bakış açısıyla gösterilmiş. Hemen hemen 4 saatlik hikaye süresince Sargon, Prens Ghassan ve Immortals üyeleri hakkında öğrendiğim detaylara çok şaşırdığımı belirtmek isterim.
Oyun her şey dahil yaklaşık 27 saatlik bir deneyim sunuyor. Artık geri kalan süreç içerisinde nelerin yaşanmış, öğrenilmiş olabileceğini siz düşünün… Metroidvania tarzın bir Prince of Persia oyununda beni etkilemesini beklemiyordum ancak oyunda geçirdiğim saatler bunun harika bir kombinasyon olduğunu konusunda beni ikna etmeyi başardı.
The Lost Crown’da hoşuma giden bir diğer detay da yükseltmeler oldu. İhtiyacınız olacağına söz verebileceğim ek sağlık iksiri kapasitesi gibi eşyaların yanı sıra ek tılsım yuvaları gibi yükseltmeler de satın alabiliyorsunuz. Tılsımlar dünyada bulabileceğiniz veya satın alabileceğiniz pasif yükseltmeler ve ekstra sağlık, ekstra hasar gibi şeyler sunuyorlar.
The Lost Crown tüm platformlarda 60 FPS’i desteklemekte. Buna ek olarak oyun görsel açıdan korkunç değil ama harika gözüktüğü de söylenemez. Anlaşılan 60 FPS’in tüm platformlar üzerinde stabil çalışması adına bazı grafiksel kırpmalara gidilmiş. Bilemeyiz… Oyunu PS5 üzerinden oynadım ve deneyim süresince herhangi bir FPS düşüşü ile karşılaşmadım.
İlginizi Çekebilir: Avatar: Frontiers of Pandora İnceleme
Prince of Persia: The Lost Crown, 2024 oyun yılımıza iyi bir başlangıç yapmamıza vesile olan, şaşırtıcı derecede derin bir Metroidvania oyunu olarak bizlerin beğenisini kazandı. 13 yıllık bekleyişe değdi mi peki?… Bana kalırsa değdi! Peki siz Prince of Persia: The Lost Crown inceleme yazımız hakkında ne düşünüyorsunuz?
Oyunu satın almayı planlıyor musunuz? Düşüncelerinizi hemen aşağıda yer alan yorumlar sekmesi üzerinden bizlerle paylaşmayı unutmayın sevgili geek.com.tr okuyucuları.
Prince of Persia: The Lost Crown (PS5)
Prince of Persia: The Lost Crown, 2024 oyun yılımıza iyi bir başlangıç yapmamıza vesile olan, şaşırtıcı derecede derin bir Metroidvania oyunu olarak bizlerin beğenisini kazandı.
Artılar
- Metroidvania!
- Oynanış Derin ve Seri
- Teknik Açıdan İşçilik İyi
- Boss Savaşları Eğlenceli
- Yükseltmeler Hissedilir Değişiklikler Katıyor
Eksiler
- Toplanabilir Öğeler Teşfik Edici Değil