Son zamanlarda pek çok kişi sosyal medya platformları üzerinden yaşadıkları bazı ilginç olayları anlatarak hemen herkesin bir dönem aklını kurcalayan şu önemli soruyu soruyor: Akıllı telefonlar konuştuklarımızı dinliyor olabilir mi?
Muhtemelen hayatınızın bir noktasında akıllı telefonların konuştuklarımızı dinlediğine yönelik önemli bir kuşku yaşamışsınızdır. Örneğin arkadaşınıza bahsettiğiniz bir ürün kısa bir süre sonra reklamlarla karşınıza çıkmaya başladığında… Endişe verici bir durum gibi gözüküyor, öyle değil mi?
Aslına bakarsanız, hayır. Öyle değil.
Geek.com.tr uzmanlığında hazırlanan bu rehberi okuduktan sonra akıllı telefonlarınızın ve o devasa şirketlerin sizi teorik olarak neden dinleyemeyeceklerini anlamış ve bu kuşkunuzdan arınmış olacaksınız. Ayrıca akıllı telefonların konuştuklarınızı dinlediğini nasıl anlarsınız sorusunu da ele alacağız.
Akıllı Telefonlarımız Konuştuklarımızı Dinleyebilir mi?
Evet, akıllı telefonunuzda gerekli izinlere sahip olan uygulamalar veya işletim sisteminizdeki açıklardan yararlanan kötü amaçlı kişiler bu yetkiyi kötüye kullanarak konuştuklarınızı dinleyebilir ve bunları analiz edebilir.
Böyle bir durumda akıllı telefonunuzun üzerinde yer alan mikrofonlar çevreden aldıkları sesleri anlık olarak kaydedecek ve bunu uzak sunuculara aktaracaktır.
En nihayetinde iOS cihazlardaki Siri ve Android cihazlardaki Asistan da bu şekilde çalışmıyor mu? Sonuç olarak Siri, “Hey Siri” komutuna yanıt verebilmek için sizi sürekli olarak dinlemelidir.
Bu durumda neden aynısı diğer uygulamalar ve servisler için de geçerli olmasın?
Bu cümleler ilk bakışta mevcut endişe düzeyinizi artırmış olabilir ama bir an için durun ve düşünün: Sizi özel kılan şey ne ki?
Herhangi bir kurumun önemli bir pozisyonunda yer almadığınız veya kötü amaçlı bir kişinin sinirlerini bozmadığınız sürece birisi sizi neden dinlesin?
Öyleyse bu durumu daha geniş bir perspektifte ele alalım ve yalnızca sizin değil, dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca insanın dinlendiğini varsayalım.
Zaten Twitter, Reddit ve benzeri sosyal medya platformlarını incelediğimizde yalnızca birkaç kişinin değil, binlerce kişinin bu şekilde şikayetlere sahip olduğunu görüyoruz.
Sevgili dostlarım emin olun akıllı telefonlar bizi dinliyor. Evimde kullandığım çamaşır makinesi herkesin çok tercih ettiği bir Marka değil fakat sözünü etmiştim üstelik internet kapalıydı şu an reklamları önüme düşüyor.
— Asuman ŞİRİKÇİ (@hukukcuas) November 8, 2019
İyi demişsiniz ama birileri bizi zaten izliyor,dinliyor. Bu akıllı telefonlar elimizde olduğu sürecede böyle olacak. Yakında bide çipleniriz
hadi bakalım 😤— Mahallenin_kedilisi (@biraz_sukunet) October 7, 2020
Şirketler Neden Konuştuklarımızı Dinleyemez?
Öncelikle milyarlarca dolar değere sahip olan ve halka açık olan bu şirketlerin sizi dinleyerek çok büyük bir yasal sınıra takıldığını aklımıza getirmemiz lazım.
En ufak bir sorunda küresel şirketleri cezalarla kuşatan Avrupa ülkelerinin bu gibi bir endişe karşısında hareketsiz kalmasını beklemek ilginç olurdu ancak “büyük oyunlar dönüyor” diye düşünüp bu sorunu da pas geçmemiz mümkün.
O halde tıpkı bir Geek gibi bu işin teknik altyapısına değinelim.
Cihazınızdan kaydedilen verilerin uzak bir sunucuya aktarılması, orada barındırılması ve sonrasında gün boyu yaptığınız konuşmaların tek tek analiz edilmesi gerekir.
Şimdi, süreci daha berrak hâle getirelim: Tüm konuşmalarınız (.MP3) formatında ortalama bir sesli arama kalitesi olan 24 kbps bit hızında kaydediliyor olsun.
Esasında 24 kbps bit hızı kötü bir ses kalitesi sunacaktır ancak milyonlarca kişinin sesini kaydederken muhtemelen alandan tasarruf etmek istersiniz.
24 kbps bit hızı ile kaydettiğiniz bir MP3 dosyasının dakika başına kapladığı depolama alanı yaklaşık olarak 180 KB civarıdır.
Bu durumda cihazınızın sizi dinlemesi belirli periyotlarda şu kadara mal olur:
- 1 Saat: 10,8 MB
- 12 Saat: 129,6 MB
- 24 Saat: 259,2 MB
Cihazınızın günün herhangi bir anında ne konuştuğunuzu anlayabilmek için sizi sık sık takip etmesi gerekir çünkü aksi takdirde ne zaman ne söylediğinizi bilemez.
Fark ettiniz mi? Yalnızca bir gün içerisinde yapılan kayıt için 260 MB veri akışı gerekiyor. Peki bugüne dek herhangi bir uygulamanın kullanmadığınız süre boyunca 260 MB veri tüketimi yaptığını gördünüz mü?
Sorun yalnızca bu değil çünkü bu hesabı aynı zamanda dünyanın dört bir yanında yer alan diğer milyonlarca hatta milyarlarca kişi için de uyarlamalısınız.
Dünya nüfusunun orantısal olarak küçük bir kısmının, örneğin sekiz milyar kişiden yalnızca yüz milyon kişinin dinlendiğini varsayalım.
Bu durumda 260 MB x 100.000.000 formülünü uyguladığımızda 26.000.000.000 MB sonucunu elde ederiz ki bu ise aynı zamanda şuna denktir:
- 26.000.000 GB
- 26.000 TB
- 26 PB
Bu yüz milyon kişinin yalnızca bir gün dinlenmesi 26 PB veri akışı ve depolama gerektirir. Eh, her gün dinlendiğinizi varsayarsak aynı grubu bir yıl dinlemenin yaklaşık maliyeti (26 PB x 365 =) 9.490 PB olur.
Ufak bir referans olması adına Facebook’un tüm veri depolama alanı “yalnızca” 300 PB ve günlük işlediği veri miktarı yaklaşık 600 TB (0,6 PB) kadardır.
Bu durumda dünya nüfusunun 1/80 oranındaki kısmına denk gelen yüz milyon kişinin yalnızca bir gün için dinlenmesi Facebook’un günlük veri tüketiminin kırk üç katına mal olur.
Herkes mi dinleniyor? O halde bu sayıları yüz milyonun seksen katı olan sekiz milyar kişi için uyarlamayı deneyin. Ayrıca çoğumuzun birden fazla cihazı olduğunu unutmayın. Dolayısıyla onları da hesaba katmanız gerekecek.
Unutmayın, başlangıçta bit hızını 24 kbps olarak baz aldık. Halbuki bu sırada daha tutarlı sonuçlar almak için daha yüksek bit hızları da tercih edilebilirdi.
Buradaki maliyet yalnızca depolama değil çünkü bu veri akışının – yani bant genişliğinin – ve bu verileri işlemenin de bir ücreti, bir maliyeti var.
Sürecin teknik altyapısı hakkında bilgi sahibi olan herhangi bir kullanıcı, bunun en güçlü bulut sunucular için bile ağır bir yük olduğunun farkına varacaktır.
Muhtemelen tüm bu sürecin altından kalkılması zor derecede maliyetli, uğraştırıcı ve muhtemelen emeğinizi karşılamayacak bir çaba olduğunu fark etmişsinizdir.
Üstelik işlediğiniz verilerin en azından %80’i gereksiz olacağından – çünkü günün bir kısmında uyuyor, bir kısmında çalışıyoruz – ve geriye kalanların da yalnızca bir kısmından para kazanabileceğinizden, bu oldukça aptal bir yatırım gibi gözüküyor. Ayrıca aldığınız yasal riskleri de unutmayın.
Cihazınızdan sürekli veri akışı olması cihazınızın ısınmasına, bataryanın her zamankinden çok daha hızlı bitmesine ve internet bağlantınızın sürekli yavaş olmasına da neden olacaktır.
Ayrıca bu veri akışı hem cihaz ayarları hem de internet sağlayıcısının kontrol paneli üzerinden takip edilebilir olacaktır. Yani bunu gizli bir şekilde yapmaları mümkün değil.
Siz fark etmeseniz bile siber güvenlik uzmanları bu şekilde bir aktivitenin varlığını oldukça kolay bir şekilde fark edebilir.
Şirketler Konuştuklarımızı Metne Dökebilir mi?
Bir uygulamanın konuşmalarımızı dinlemesi pek de mümkün gözükmüyor ama konuşmalarımızı cihaz üzerinde tanıma yöntemi ile metne çevirmeleri mümkün değil mi?
Örneğin bir (.TXT) dosyası diğer tüm dosya formatlarının aksine çok küçük bir depolama alanı işgal eder. Böylece önemli bir aktarım ve depolama maliyeti yaratmaz. Ayrıca kullanıcının bu denli küçük bir veri akışını fark etmesi de pek olası değildir.
Esasında bu mantıklı bir yaklaşım olabilir ancak yeni nesil işletim sistemlerinin belirli özelliklerini ele alarak başlamak isterim.
iOS 14 ve Android 10 sonrası sürümlerde yer alan yerleşik izleme uyarıları, bir uygulama kamera ve mikrofon üzerinde erişim sağladığında kullanıcıları bilgilendirecek şekilde yapılandırılmıştır.
Bu nedenle bir uygulama mikrofonunuzu kullanarak sizi dinlemeye başladığında cihazınızın bildirim sekmesinde ufak bir uyarı görürsünüz.
Ayrıca teknik sınırlandırmalar da var.
Örneğin bir geliştirici iOS için bir uygulama oluşturduğunda bu uygulama Apple kontrollü işletim sistemi üzerinde çalışır.
Bu uygulama Facebook dâhi olsa istediği zaman mikrofon ve kamera erişimi alamaz.
Öncesinde kamera ve mikrofon erişim izni gerektiğine yönelik bir istek gönderir ve bu istek işletim sistemi üzerinden geçer.
Ardından cihazınız bu erişim isteğine onay verip vermediğinizi sorar. Eğer bu isteği reddederseniz, uygulama cihazınızın bu işlevlerine erişim sağlayamaz.
Peki Ya Siri?
Bu sürecin çok fazla veri akışı gerektirdiğinden, bu veri akışının hem mobil hattınızın kullanım özetinden hem de cihazınızın ayarlarından fark edilebileceğinizden bahsettik. Ayrıca tüm bu sürecin şirketler için inanılmaz maliyetler yarattığını da anlattık.
Peki öyleyse Siri nasıl çalışıyor?
Siri ile sunulan belirli bir komuta yanıt verme yeteneği donanımsal olarak yerleşiktir. Bu nedenle Siri’nin mobil hattınızın veri tarifesi üzerinde neredeyse hiçbir etkiye sahip olmadığını göreceksiniz.
Yalnızca uygun komutu aldıktan sonra sorduğunuz soruyu anlamak ve buna uygun yanıtı verebilmek için internet bağlantısına ihtiyaç duyar.
Instagram, Google, Facebook ve benzeri servisler cihazınızda yerleşik bir donanıma sahip değildir. Öyle olsa dahi bu verileri uzak sunuculara aktarırken yoğun bir veri kullanımı yapmaları gerekirdi ki bunu zaten fark ederdiniz.
Hatta siz bunu fark etmeden önce ülkelerin yasal kurumları bu konu hakkında harekete geçer, siz de dinlendiğinizi haberlerden öğrenmiş olurdunuz.
Peki Ya Reklamlar?
Evet, arkadaşınıza bir üründen bahsettiğinizde siz bu ürünle ilgili gerçekte hiçbir araştırma yapmamış olsanız dâhi ona yönelik reklamlar alabilirsiniz.
Muhtemelen bunun nedeni akıllı telefonunuzun konuştuklarınızı dinlemesi değil çünkü AI (Yapay Zeka) teknolojisi en az sizi dinlemek kadar etkili sonuçlar sunar.
AI teknolojisinin ayrıca yasal ve daha az maliyetli olduğunu da vurgulamak gerekir.
Örneğin Instagram kullanırken bir video izlediğinizde bu video ile ilişkili tüm etkileşimleriniz algoritma tarafından incelenir ve yorumlanır.
Buna videoyu geçip geçmediğiniz, ne kadar süre boyunca izlediğiniz, toplamda kaç kere izlediğiniz, kaç kişi ile paylaştığınız, beğenip beğenmediğiniz veya kaydedip kaydetmediğiniz gibi onlarca veri de dâhildir.
Tam da bu nedenle Reels videolarını izlerken Instagram uygulamasında saatlerinizi geçiriyorsunuz çünkü algoritma izlediğiniz, beğendiğiniz ve paylaştığınız şeyler de dâhil olmak üzere yüzlerce veriden yola çıkarak sizin başka nelerle ilgilendiğinizi anlamaya çalışır ve bununla ilgili sonuçları karşınıza çıkarır.
Bu tür platformların sizinle alakalı kritik bilgilere sahip olduğunu da unutmayın. Ne tür insanları ve sayfaları takip ettiğinizi, en çok kimlerle iletişim kurduğunuzu, kaç yaşında olduğunuzu, nerede yaşadığınızı, tahmini gelir aralığınızı ve çok daha fazlasını bilirler.
Bu nedenle özel bir ilginiz olmadığı sürece yurt dışında popüler olan bir konuya ilişkin videolar ile karşılaşmıyor, Hintli bir yayıncının videolarını görmüyorsunuz çünkü algoritma sizin bununla ilgilenmeyeceğinizi biliyor ve sizi daha çok platformda tutmak için yalnızca sizinle en alakalı seçenekleri listeliyor.
Ayrıca ilgi alanlarınızı belirleme noktasında siz farkında bile olmadan A/B testlerinin yapıldığını söylemek de mümkün olacaktır.
Örneğin kedi videoları ile etkileşim kuran bir kullanıcı bir noktada yalnızca kediler ile ilgili değil, köpekler ile ilgili videolar ile de karşılaşmaya başlar ancak bu videolardaki etkileşimi sınırlı ise algoritma bu kullanıcının kedilerden hoşlanırken köpeklerden hoşlanmadığını anlayacaktır.
Tüm verilerimiz şirketler arasında dolaştığından ve sosyal medya platformları hakkımızdaki verilerin önemli bir kısmına sahip olduğundan, şirketler sizi açıkça dinlemese bile nelerle ilgilendiğinizi çok iyi bir şekilde yorumlama yeteneğine sahiptir.
Örneğin PS5 oyunlarına göz attığınızda sistem bir yandan PS5 ile ilgilenebileceğinizi de düşünerek size PS5 reklamları göstermeye başlayabilir. Bu, aynı zamanda oyun konsolları ile ilgilendiğiniz anlamına da gelebilir. Bu nedenle muhtemelen Series X hakkında bazı reklamlar ile de karşılaşabilirsiniz.
Ayrıca bu süreçte ufak bir algıda seçicilik yaşamanız da mümkün olabilir. Yani daha öncesinde dikkatinizi çekmeyen reklamlar, siz bu konu hakkında konuşmaya başladıktan sonra dikkatinizi çekmiş olabilir.
Facebook her gün yüz milyonlarca kullanıcı tarafından kullanılıyor ve her gün yüz milyonlarca reklama ev sahipliği yapıyor.
Profesör David Hand, BBC üzerinden bu konu hakkında verdiği demeçte “Olma ihtimali çok az olan bir şeyi alıp ona gerçekleşmesi için yeterince fırsat verirseniz, kaçınılmaz olarak gerçekleşecektir.” ifadelerini kullandı.
Bir kullanıcıya az önce bahsettiği bir ürünü reklam olarak göstermek uç bir örnektir: Bu olasılığı 1 / 1.000.000 olarak analım.
Buna karşın her gün milyarlarca reklam gösterimine sahip olan bir sosyal medya platformunda bu olasılık, her gün birkaç bin kişinin bunu yaşamasının normal olduğu anlamına gelir.
Peki bu akıllı telefonlarınızın asla dinlenmediği anlamına mı geliyor? Eh, hayır. Böyle bir olasılık her zaman ihtimaller dahilindedir ancak akıllı telefonunuzun sizi sürekli olarak dinlediği varsayımını bir kenara bırakmak yararlı olabilir.
Akıllı Telefonların Konuştuklarımızı Dinlediği Nasıl Anlaşılır?
Yukarıda da bahsetmiş olduğumuz gibi Google ve Facebook gibi şirketler sizi dinlemese de akıllı telefonunuzda gerekli izinlere sahip olan uygulamalar veya işletim sisteminizdeki açıklardan yararlanan kötü amaçlı kişiler bu yetkiyi kötüye kullanarak konuştuklarınızı dinleyebilir ve bunları analiz edebilir. Peki bu gibi bir durumdan etkilenip etkilenmediğinizi nasıl anlarsınız?
Öncelikle konuşmalarınız uzak bir sunucuya aktarılacağı için cihazınızda sürekli bir veri akışı görmeniz gerekir. Bu durumda bir uygulama kullanmadığınızda dâhi veri tüketimi yapar.
Cihazınızdan sürekli veri akışı olması cihazınızın ısınmasına, bataryanın her zamankinden çok daha hızlı bitmesine ve internet bağlantınızın sürekli yavaş olmasına da neden olacaktır.
Ayrıca Android 10 ve iOS 14 sonrası işletim sistemlerinde bildirim panelinde cihazınızın mikrofonunun veya kamerasının kullanıldığına yönelik bir uyarı noktası da görmelisiniz.
Sonuç
Bu rehberimizin ardından muhtemelen devasa şirketlerin arka planda buluşarak gizli planlar yürütmediklerini ve bizleri dinlemediklerini kabul etmeye başlamışsınızdır.
Bunu istemiyorlar demiyorum, yapamıyorlar diyorum.
Evet, o devasa teknoloji şirketleri sürekli çeşitli kötü haberlerle anılıyor ve reklam hedeflemeleri için bizi dinlemeleri tam olarak onların yapacağı türden bir şey.
Örneğin Apple, eski telefonların performansını kıstığını kabul etmek zorunda kaldı. Bunu eski bataryalarla ilgili güvenlik sorunlarını önlemek için yaptıklarını açıkladılar ancak kullanıcılar bu konuda herhangi bir bilgilendirme sahibi değildi.
Facebook’un kullanıcıların sesli mesajlarını yazıya dökmek için üçüncü taraf şirketlerle çalıştığını ve hatta kullanıcıların yazdıkları ancak yayınlamadıkları mesajları depoladığını öğrendik.
Northeastern Üniversitesi’nde doktora öğrencisi olan Christo Wilson, birden fazla Android uygulamasını inceledikten sonra bu uygulamalardan bazılarının kullanıcıları takip ettiğini fark etti.
Ancak elimizdeki herhangi bir bulgu, çok fazla çaba gerektiren dinleme eyleminin gerçekte kullanıldığına yönelik herhangi bir işaret içermiyor.
İnsanlar evrimsel süreçte örüntüleri tespit edecek şekilde gelişti ve bunda o kadar iyiyiz ki, kalıplar yokken bile bir şeyler ortaya atabiliyoruz.
Neden Google ve Facebook bizi dinlemiyor?
Çünkü buna ihtiyaçları yok.
Çünkü bizi, yaşımızı, konumumuzu, ilgi alanlarımızı, ziyaret ettiğimiz siteleri, gittiğimiz konumları ve baktığımız şeyleri o kadar iyi biliyorlar ki, muhtemelen sizi birinci derece akrabalarınızdan veya en yakın arkadaşınızdan dâhi çok daha iyi tanıyorlar.
Yani Twitter size bir diyet önermeden önce sizi dinlemedi çünkü diyetle ilgili tek bir yemek tarifini incelemeniz dâhi algoritmanın sizin bununla ilgilendiğinizi anlamasını sağladı.
Geek.com.tr uzmanlığında hazırlanan bu rehberimizin de sonuna geldik. Peki siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Konu hakkındaki görüşlerinizi hemen aşağıda yer alan yorumlar sekmesinden bizlerle ve diğer okurlarımızla paylaşmayı ihmal etmeyin.